Lara Di Lara: Hayat, tüm Zorluklarına rağmen büyülü
◊ Öncelikle müziğe olan tutkunuzun ne zaman ve nasıl başladığını soralım.
– Müziğe olan tutkum çok küçük yaşlarda başladı. 4-5 yaşlarında bana alınmış oyuncak bir kayıt cihazına şarkı söylemeye başlamışım. O zamandan beri bu sevgim ve tutkum çoğalarak devam etti. Orkestra şefi bir baba, sanatçı bir annenin kızı olmanın da bu tutkumda payı vardır diye düşünüyorum.
◊ Yeni albümünüz “Eskisi Gibi Değil”in müjdecisi olan single çalışmanız “Büyü”, hayatın sonsuz gelişimini ve büyüsünü anlatıyor. Bu şarkının ortaya çıkış hikâyesinden bahseder misiniz?
– Etrafımdaki bazı insanların özünü unutup tuhaf bir şeye dönüşmesinden yola çıkarak “Geldiğin yeri unutma ama gittiğin yere doğru büyü” cümlesini yazmıştım ilk. Bununla beraber hikâye de kendiliğinden oluştu aslında. Birçok şey insanın elinde ve dolayısıyla hayatını nasıl şekillendirmek istediğiyle alakalı seçimler yapabilir, kararlar alabilir. Bunu aynı zamanda büyümek, olgunlaşmak olarak değerlendiriyorum. Köklerine bağlı olup, nereden geldiğini unutmadan, kendine sadık ama yeniliklere açık olup, hayatın sunduklarına dalmak… Büyü lafını iki kere tekrarlayarak da ufak bir oyun yapıyorum aslında. Hayatın tüm zorluklarına rağmen büyülü oluşunu unutmamak için.
◊ “Büyü” klibinin konsepti ve mesajı hakkında bilgi verir misiniz?
– Klip, beş gencin aile baskısı başta olmak üzere çeşitli baskılardan arkadaşlığın gücüyle bir ve beraber olarak kurtulup özgürlüklerini bulmaları için çıktıkları yolculuğu anlatıyor. Klibin yönetmeni Pelin Kaçar’la konuşurken her şeyin başının ‘çocukluk’ olduğu konusunda hemfikir olduk. Sonra Pelin bu hikâyeyle geldi. Yapımında emek vermiş çok güzel bir ekip var. Bu olmasaydı “Büyü” de görsel olarak hayat bulamazdı. Başta Pelin olmak üzere, yapımcılarım Ateş Benek ve Aksel Bonfil’e, görüntü yönetmenimiz Adrien Heylen’e, yapım ekibimiz Başak Çoruh ve Emrah Tuzakçı’ya, bu hikâyeyi eksiksiz anlayıp oynayan süper tatlı oyuncularımız Şara Ayvaz, Eren Demircan, Buse Külekçi, Beyza Elçin Işığan, Eren Erkul, Begüm Erceber ve Arzu Suriçi Kireççi’ye ve ekipteki tüm çalışanlara buradan tekrar teşekkür etmek isterim.
JONI MITCHELL’DEN İLHAM ALDIM
◊ “Eskisi Gibi Değil” albümü üzerinde çalışırken hangi müzikal veya kişisel ilham kaynaklarından etkilendiniz?
– “Eskisi Gibi Değil”in akustik enstrüman tınıları ile synth dünyasının bir karışımı olmasını istedim. Dinlediğim enstrümantal akustik müziklerden ilham aldım. Her albümümün bir köşesine işlemiş olmazsa olmazım Joni Mitchell’den de ilham aldım tabii. “Eskisi Gibi Değil”; annelik, doğurganlık, doğum, ölüm, doğa, birey olmak, güç, her şey ve hiçbir şey, protesto etmek, insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, politik erozyon, ayrımcılık, birlik ve beraberlik, aşk ve bırakabilmek üstüne diyebilirim.
◊ Albüm adı da dikkat çekici. “Eskisi Gibi Değil” ismini seçmenizin arkasındaki hikâye nedir ve albümün temel temasını nasıl yansıtıyor?
– Artık çok fazla “Eskisi gibi değil” tabirini kullandığımızı fark ettim ve bunun iki anlamlı oluşu hoşuma gitti. Yerine göre olumsuz, yerine göre olumlu. Ben de bu ikililikte işlemeye çalıştım albümün genelinde. Hem nostaljik ve dolayısıyla eskiden/alışkanlıklarımızdan kopamayışımız, hem de yeniliğin gelişimi ve bunun çeşitli etkilerinden yola çıktım.
EN ÇOK ETKİLEYEN DEĞİŞİM: ANNE OLMAK
◊ Son çalışmalarınızda sizi en çok etkileyen değişimler nelerdi?
– Yaşam gibi yavaş yavaş değişiyorum, dönüşüyorum. Olaylar derinleşiyor ve tercihlerim yolumu şekillendiriyor. Yaptığım müziğin de buna paralel olduğunu düşünüyorum. Temelde hep aynı ben, aynı müzikal dünyam olsa da, içinde bulunduğum zamana ve o zaman diliminde yaşadıklarıma eşlik ediyorum. “Eskisi Gibi Değil” sürecinde beni en çok etkileyen değişim, anne olmak oldu.
◊ Anne olmak, müziğinizde nasıl bir etki yarattı?
– Daha çok şefkat ve bir o kadar netlik kattı.
YARI İSVEÇLİ YARI TÜRK’ÜM
◊ Müziğiniz, farklı kültürlerden ve doğadan besleniyor değil mi?
– Yarı İsveçli, yarı Türk oluşum, hayatımı birçok zaman yönlendirmiştir. Dolayısıyla bunun müziğime de yansıdığını düşünüyorum. İki ülkeli olup aslında ‘her yerliyiz’e varan bir sorgulama halinin ürünü oluyor müziğim temelde. Bunu mutlaka doğa ile bağlıyorum. Çünkü yaşadığım toprağı, havayı, suyu katmadan nefes olmaz, nefes olmadan da şarkılarım çıkmaz.