Bizi ölmekten kurtaran şey
9 mins read

Bizi ölmekten kurtaran şey

Dünya yerinden oynarken, yıkıcı sosyal sorunların yarattığı çöküş, yalnızlık, savaşın yarattığı yıkım, ölüm sürürken geride çalan melankolik şarkılar, sararmış yapraklar, Bauman’ın insan atığı ya da atık insan tanımında gezinen Aki Kaurismäki’nin anlamlı, manidar karakterleri Holappa ve Ansa. Kaurismäki’nin yalın, derin, zeki, saçma, mizahi, hüzünlü, sakin, öfkeli, politik, şiirsel, felsefi, sıradan, soğuk, durağan, şaşırtıcı, direnen insanları yine sevgiye, umuda göz kırpıyor Kaurismäki. “Sararmış Yapraklar”da aşkı merkeze yerleştirerek daha önceki filmlerinde olmadığı kadar çok yaşam ve ölüm ikilisinin üstüne gidiyor. Kaurismäki’nin ‘Hayatta kalmak nedir, bunun için ne gerekir?’ sorusu ve bu soruya bakışı, duruşu yeniden.

Metal İşçileri Sendikası’nın üyesi olan işçi Holappa (Jussi Vatanen), çalıştığı iş yerine ait olan konteynerde, burada çalışan diğer işçi arkadaşlarıyla kalır. İçkiyle ilişkisi var. Alkolik mi? Kendi tanımıyla, Adsız Alkolikler’den sadakat indirimi almış biri. Çalıştığı yerde dolaplara, ceket cebine sakladığı, işte çalışırken, günün farklı saatlerinde farklı yerlerde içtiği votkası, bir yanıyla tahammül imgesi. Neye tahammül? Mesela, hortumun bile dayanmasını bekleyen sisteme. Holappa’nın yaşadığı iş kazasından sonra, arkadaşı Huotari (Janne Hyytiainen) ile şantiye şefi arasında geçen diyalog:

“-Holappa defalarca hortumun değiştirilmesi gerektiğini söyledi.
+Dört yılda bir değiştiriyoruz. Dayanması gerekirdi.
-Dayanmalıydı ama dayanmadı. Ne kadar kâr ettin?”

YAŞAMI ZORLAŞTIRAN ŞEYLERE TAHAMMÜL EDEBİLMEK

Dayanılması gereken şeyler, güvencesi olmayan işler, bozuk kompresör, maaş kesintisi, işten atılmak, yalnızlık, yersizlik, açlık, savaş, ve kar edenler. Holappa’nın yaşamı zorlaştıran şeylere karşı tahammül edebilme ve gerçeği kavrayış biçimi, karakterinin en belirgin özelliği. ‘Sigara içmek yasaktır’ yazısı önünde oturup sigara içerken, Huotari ‘Ölümün bundan olacak’ dediğinde sakin bir protesto ile ana soruna dikkat çeker, ‘Hayır. Önce kömür tozu akciğerimi bitirecek.’

Kaurismäki’nin Holappa ile tanışmamızı sağlayan bir başka göstergesi Holappa’nın, arkadaşı Huotari’ye, “çocuklar için hikayeler” diye verdiği kitap. Fin edebiyatının dönüm noktası olarak tanımlanan, Finlandiya tarihini ve Fin ruhunu işleyen, Faulkner ve Dostoyevski etkisi taşıyan Marko Tapio’nun ‘Arktinen Hysteria’ adlı romanın ikinci cildi. Holappa’nın romanı arkadaşına verirken söylediği ‘çocuk hikayeleri’ cümlesi, Kaurismäki’nin romana dair ironisi. Çünkü, ‘Arktinen Hysteria’ (birini cilt ‘1939’un İlk Karı’, ikinci cilt ‘Beni Gerçekten Sevdiğini Söyle’) İkinci Dünya Savaşı’nda, Fin-Rus Savaşı sırasında geçen bir aile tarihini (dede/baba/torun) tüm ülke tarihini yansıtacak şekilde anlatan bir savaş romanı. Ana duygusunun, çıkış yolu bulamayan, bastırılmış saldırganlıkları ile yaşayan işçi sınıfı erkeklerinin, kasvetli insanların umutsuzluğu, sessiz kaygısı olduğu belirtiliyor. Eserde, Sibirya histerisi (piblokto) savaşın yarattığı durumla şekilleniyor; sessizce acı çekmek, korkmak, geleceği yitirmek ve şiddet içeren saldırganlık. Romanın ana karakteri Harri Björkharry ile Kaurismäki’nin Holappa’sı arasında direkt bir ilişki var mı bilmiyorum ama roman ve film arasında kurulabilecek ilişkide savaşın varlığı güçlü şekilde yer alıyor. Rusya-Ukrayna Savaşı filmin ana atmosferi olmasa da filmin ruh halini belirleyen ana unsur. Radyodan gelen savaş haberleri; ölü sayısı, patlamalar, enkaz, sayısı bilinmeyen kurbanlar ve bunları dinlerken akmaya devam eden gündelik yaşam. Bunun yarattığı histeri. Holappa’nın kübist bir resme dönüşen aynadaki yüzü. Yaşam istila edilirken neyin bütünselliğinden bahsedilebilir? (Şantiyedeki taşıma aracının markası ‘hyster’ ile histerinin etimolojik ilişkisi aklımı dağıtıyor.) Savaşın, savaşı yaşamasalar da, etkisinin nasıl hissedildiği Alain Chevallier çizgi romanı okurken Holappa’da, konteynerda dinlenen radyo haberleriyle, Ansa’nın evde dinlediği radyo haberleriyle beliriyor: Sessiz kaygı. ‘Arktinen Hysteria’ ile “Sararmış Yapraklar” arasındaki ilişkiden biri bu sessiz kaygı. (Romanı okuyamadığım için başka çıkarımda bulunamıyorum.) Diğer yandan iki anlatının ayrıldığı yer, özellikle filmin finalini, Kaurismäki’nin dünyasını düşününce umutla, dayanışma ile birlikte devam eden hayat.

SAĞLAM, ŞEFKATLİ İNSAN

“Sararmış Yapraklar”ın kadın karakteri Ansa (Alma Pöysti), Kaurismäki’nin direnmeyi, dayanışmayı, yardımı, mücadeleyi ve sevgiyi tanımladığı insan. Vaftiz annesinden kalma küçük bir dairede yaşayan Ansa, sıradan gibi görünen eylemlerinde büyüyen yalnız bir kadın. Esnek çalışma sözleşmesiyle çalıştığı marketteki tarihi geçmiş ürünleri eve götürüp yemek için gizlice çantasına koyan ya da tarihi geçmiş yiyecekleri çöpe atarken bunları almak isteyen birine, market adına yasak olmasına rağmen veren ve bu nedenle işten atılan. Kaurismäki’nin tüm filmlerinde işlediği soruya yorulmadan, sıkılmadan bir kez daha bakmak; yoksulluk dayanışma direncini düşürebilir mi? Market yöneticisi bazı şüpheleri ortadan kaldırmak için Ansa’nın çantasını aradığında, çantadan tarihi geçmiş bir sandviç çıkar. “Polise vermediğimiz için minnettar olmalısınız” diyen yöneticiye Ansa’nın arkadaşı ve market çalışanı Liisa (Nuppu Koivu) itiraz eder, “Son kullanma tarihi geçti, satamazsınız.” Yöneticinin, “Önemli değil, çöpe ait bu” cümlesi Ansa’da “Ben de öyleyim galiba” duygusu yaratır, bu noktada onunla dayanışma içinde olan market çalışanı arkadaşının sesi duyulur; “Çorba dağıtarak da bu para kazanılır.” Ansa’da kendini çöpe aitmiş gibi, çöp gibi hissedenin ne yaptığını, ne anlattığını izleriz. Çöpe atılan değerleri, anlamları düşünebiliriz onda. Mesela yardım, dayanışma, mesela değer ve emek vermek, gerçekçi ve dürüst olmak, mesela beklemek, umut, sevgi. Holappa “Maaşını alamadıysan açsındır” dediğinde utansa da bu gerçeğe dürüstçe “Biraz” cevabını veren, “Senden çok hoşlanıyorum ama bir sarhoşla yapamam” diyebilen, çelik fabrikasında ağır iş makineleri ile çalışan ve burada yemek bulmak için dolaşan bir köpeği uyutulmaması için sahiplenen Ansa. Kaurismäki’nin bir kurtarıcıya ya da kahramana dönüştürmeden, eylemlerini kutsallaştırmadan yarattığı sağlam, şefkatli insan.

Karaoke barda Schubert’in Serenade’ındaki bakışmalarla başlayan aşk. Kaurismäki’nin, Holappa ve Ansa için yarattığı aşkta isimler bilinmez. İsimler değil, şimdideki mevcut durum tanışmadır. Şimdide yaşanan yoksulluk, yoksunluk (savaş, ölüm, işsizlik, açlık, yersiz ve geleceksiz olma hali…) buluşmayı, tanışmayı başlatır. İsmini bile bilmediği birine duyulan yakınlığı şimdide olan belirler. Şimdiye tanıklık eden ve kendi şimdisini sürdürmeye çalışan iki insan isimlere ihtiyaç duymadan yol alır. Belki isimler sadece Jarmusch, Godard, Bresson kadar birbirine uzak ya da yakın bir anlam hatırlaması ya da anlam yorumlamasıdır. Belki isimlerden uzak, yalın bir ifade yeterlidir. Ansa’nın dediği gibi, “Haddinden fazla zombi vardı. Hiç bu kadar gülmemiştim.”

ŞİMDİNİN YÜKÜ

“Sararmış Yapraklar”, Holappa ve Ansa’nın savaş haberleri ile melankolik şarkılar arasında radyo frekansı geçişi yaparak akan hayatlarını, yıkıma dinleyerek sürece tanıklık edenin ne hissettiğini gösterirken, aşk için cepteki son parayla alınan aperatif şampanyayı, çiçeği, kurulan zarif bir masayı, buluşmaya giderken arkadaştan istenen ceketi, uykusuz geceleri, beklemeyi de paylaşır. Birbirini bulup kaybeden iki insan, hayatta kalabilmenin, hayatta kalmanın sorumluluğunu alarak birlikte yürümeye başladığında şimdinin yükü bir parça hafifler. Ansa, Holappa ve Chaplin. Yük bir parça hafifler. Bizi ölmekten kurtaran şey Kaurismäki’nin finalidir, tren çarpmış yaşamları komadan çıkarmak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir